Bunu Büyüyünce Yapabilir misin … Çocukluktan başlar gelecekte neler olacağı düşüncesi. “Bunu büyüyünce
yapabilirsin”, “Bunu büyüyünce anlayabilirsin” gibi ifadelerle yada
“Büyüyünce ne olacaksın?” gibi sorularla şartlandırılırız. Önce büyüyünce ne olacağını merak eder çocuk. Sonra yapmak istediği pek çok
şeyi yapabilmesi için büyümesi gerektiğini öğrenir. Geleceğe odaklı yaşamaya
şartlanmanın temelleri o zamanlardan atılır. Ve zanneder ki istediği pek çok
şeyi büyüyünce elde edecektir. Kendilerinden daha iyi şartlarda yaşamasını
istedikleri çocuklarına anne babaları ellerinden gelen tüm imkanları vermeye
çalışırlar. Ancak çocuk biraz daha büyüyüp yaşı gereği de, ailesiyle yada
çevresiyle birtakım problemler yaşamaya başlayınca, bu kez aile yada
çevresinden birileri “sen hayatın toz pembe olduğunu mu zannediyordun ki!”
şeklinde ifadelerle ona hayatın zor olduğunu anlatmaya çalışırlar. Çocuk büyür, ancak geleceğe odaklı yaşamak alışkanlık haline gelmiştir
artık. İyi bir iş ister, çünkü daha fazla parayla daha mutlu olacağı
öğretilmiştir. Mutluluk için beklemesi gerekmektedir. Öğrenimi sırasında
gerçekten seveceği birini tanır, ama iş sahibi olmadan onunla birlikte
olamayacaktır. Sevgiyi de geleceğe ertelemeyi öğrenir. Huzur zaten asla bu
ortamda bulabileceği bir şey değildir. Huzurun da gelecekte iyi bir iş,
güzel bir ev, bir araba sahibi olup, evleneceği ve evinde çocuklarıyla
birlikte oyun oynayacağı yada ayaklarını uzatıp oturacağı gün (tabi hali
kalırsa) geleceğini zanneder. Çocuklarının evlendiğini görünce mutlu olacağı
umudu, torunlarını kucağına alınca huzur duyacağı umudu yada daha pek çok
şey. Üzgünüm ama, ne huzur, ne mutluluk, ne de sevgi bu şartlarda hiçbir zaman
gelmeyecektir. Her şey ama her şey akıp gitmiştir. Hayat tüm bu yaşananların
kendisi değil midir zaten? Hayat sadece ve sadece bir yolculuk ve sizin bu
yolculukta nasıl davrandığınız ve olanları algılayış biçiminize göre öyle
yada böyledir. Elinizdekiler sizi şu anda mutlu etmeye yetmiyorsa emin olun
ki o hep beklediğiniz (ev, araba, çocuklarınızın büyümesi yada her ne ise
beklediğiniz) onları elde edince de mutluluk gelmeyecektir. Umut olmalıdır elbette, hayaller de, amaçlar da. Amaçsız bir yaşam
düşünülemez. Ancak bu “her şeyi geleceğe erteleme” davranışına dönüşüyorsa
tehlikelidir. Mutsuzluğunuzun mimarı olmaya başlıyorsunuz demektir. Benzer bir biçimde mutluluğu, huzuru yada sevgiyi geçmişte de arayabilir
insanlar. Adına “nostalji” der ve bir de bunu yüceltirler. Hatta bu bir
kazanç kapısı haline dönüştürülmüştür. Bunun bize mutluluk verdiğini
zannederiz. Halbuki bu sahte bir mutluluktur. Geçmişe dönüp pişmanlıklar
içinde yaşamak kadar, yine geçmişe dönüp mutluluğu, huzur ve sevgiyi orada
aramak da en az onun kadar yanlış ve tehlikelidir.
Mutluluğu neler getireceği belli olmayan bir geleceğe ertelemek de, geçmişe
dönüp mutluluğu aramak da bizim yaşam yolculuğumuzun farkına varamamamızdır.
Tıpkı bir yere gitmek için seyahate çıktığımızda gideceğimiz yere
odaklanarak oraya gidince mutlu olacağımızı, dinleneceğimizi hayal etmek
yada dönüp arkamıza bakarak kayıp gittikten sonra fark ettiğimiz bir
görüntünün güzelliğini tekrar görmek istemek gibidir. Halbuki arkamıza
döndüğümüzde yine şu an olanları kaçıyoruzdur. Olması gereken zamanı yakalamaya çalışarak, yapılması gereken işleri
alelacele yetiştirmek, bir an önce eşimizle, çocuklarımızla yada
sevdiklerimizle birlikte olabilmek için kendimizi parçalamak ve stres
yaratmak da değil. Zamanı yakalamaya çalışmayın, sadece onunla birlikte
hareket edin. Yapılması gereken tek şey şu anda her ne yapıyorsanız
yaptığınız o şeyin ne olduğunun farkına varmak. Zihninizi ona odaklamak,
zihnin kendi başına kalmasına izin vermemek. Çünkü bütün bunlar zihnin
bilinciniz tarafından başıboş bırakılmasından kaynaklanıyor. İpler zihnin
elindeyken bunların yaşanması gayet doğal bir durumdur. Yaşam yolculuğunuzda varacağınız yeri mi, geçtiğiniz yerleri mi düşünmek
istiyorsunuz, yoksa sadece “an”ı yaşamak ve gerçek huzuru, gerçek mutluluğu
ve gerçek sevgiyi mi deneyimlemek istiyorsunuz elbette buna siz karar
vereceksiniz. Eğer efendinin kim olduğunu hatırlarsanız (zihniniz mi, yoksa bilinciniz mi)
işte o zaman mutluluk, huzur ve sevginin her anınızda zaten sizinle
olduğunuzu göreceksiniz. Tüm yüreğimle hepinizin gerçek sevgiyi, huzuru ve mutluluğu bulmanızı
diliyorum. Özlem KAHVECİOĞLU
İstiklal Marşı Okuma Yarışması Sonuçlandı
-
Okulumuzda İstiklal Marşı okuma yarışması yapıldı,önce sınıflar arasında
kütüphane de yapıldı,daha sonra da okuldaki tüm öğrenciler düğün salonunda
öğret...
5 ay önce
0 yorum:
Yorum Gönder