30 Mayıs 2011 Pazartesi
guzel sözler
Gönderen belguzaranne zaman: 16:38BİR ÇİVİ BİR NALI, BİR NAL BİR ATI, BİR AT BİR YİĞİDİ KURTARIR
mayalı hamurdan küçük daireler açtık ve iç harç olarak patatesve krema kullandık. bazılarında da ıspanak ve krema kullandık :)b pa stada limon rendeli krema yaptık...
28 Mayıs 2011 Cumartesi
YAŞAMDAN YAZILAR
Gönderen belguzaranne zaman: 21:32• Kategori: YASAMDAN YAZILAR , Aşk Kadın ile Erkek Ateş ile Su gibidir.. Herkes zannederki su ateşi söndürür yok eder.. ama işin aslı öyle değildir.. ne zaman araya bir kap girer İşte o zaman ateş suyu kaynatır buhar eder yok eder.. işte o kap AŞKdır... Erkek kadına hakimdir.. taa ki araya AŞK girene kadar... İşte o zaman kadın erkeği buhar eder..., Mevlanadan ...
YAŞAMDAN YAZILAR
Gönderen belguzaranne zaman: 21:30• Kategori: YASAMDAN YAZILAR , Aşk Kadın ile Erkek Ateş ile Su gibidir.. Herkes zannederki su ateşi söndürür yok eder.. ama işin aslı öyle değildir.. ne zaman araya bir kap girer İşte o zaman ateş suyu kaynatır buhar eder yok eder.. işte o kap AŞKdır... Erkek kadına hakimdir.. taa ki araya AŞK girene kadar... İşte o zaman kadın erkeği buhar eder..., Mevlanadan ...
SAĞLIK
Gönderen belguzaranne zaman: 20:53Ofis çalışanları dikkat! Masabaşı bir işte çalışanların kalın bağırsak kanserine yakalanma riski 2 kart artıyor! 10 yıldan uzun bir süre boyunca masabaşı işte çalışan kişilerin kalın bağırsak kanserine yakalanma riskinin iki kat arttığı ortaya çıktı. Avustralyalı bilim insalarının Amerikan Epidemioloji dergisinde yayımlanan çalışmasında, hareketsiz biçimde çalışmanın yanı sıra etsiz ve yağsız bir diyet ile sürekli spor yapmak da kalın bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırıyor. 918 bağırsak kanseri hastası ile 1021 sağlıklı insanın karşılaştırılmasıyla yapılan araştırmada, bu kişilerin iş yaşamları, fiziksel aktivite yapma oranları ve hayat tarzlarına bakıldı. Bilim insanları araştırma sonucunda, boş zamanlarında herhangi bir aktivitede bulunmanın uzun süreli oturma sonucu ortaya çıkabilecek zararları engelleyebilir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte "beyaz yakalı" yani bütün gün bir ofisin içinde masabaşı çalışan insan sayısının her geçen gün arttığına vurgu yapılan çalışmada, bunun da kanser vakalarının önlem alınmazsa artacağına işaret ettiği belirtildi. "Masabaşı iş"te çalışan insanların kan şekerinin de yükseldiği ve insülin üretimine zarar da verdiği kaydedilen çalışmada, bunun da kalın bağırsak kanserini tetiklediği kaydedildi. HER YIL 40 BİN KİŞİ Her yıl yaklaşık 40 bin kişiye kalın bağırsak kanseri teşhisi konulurken, bu kişilerin 16 bini ölüyor. Bir çoğu ise kanser teşhisi konulduktan hemen sonra ölüyor, çünkü sinsice ilerleyen hastalık kendini belli etmeye başladığında artık çok geç oluyor. --
SAĞLIK
Gönderen belguzaranne zaman: 20:53Ofis çalışanları dikkat! Masabaşı bir işte çalışanların kalın bağırsak kanserine yakalanma riski 2 kart artıyor! 10 yıldan uzun bir süre boyunca masabaşı işte çalışan kişilerin kalın bağırsak kanserine yakalanma riskinin iki kat arttığı ortaya çıktı. Avustralyalı bilim insalarının Amerikan Epidemioloji dergisinde yayımlanan çalışmasında, hareketsiz biçimde çalışmanın yanı sıra etsiz ve yağsız bir diyet ile sürekli spor yapmak da kalın bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırıyor. 918 bağırsak kanseri hastası ile 1021 sağlıklı insanın karşılaştırılmasıyla yapılan araştırmada, bu kişilerin iş yaşamları, fiziksel aktivite yapma oranları ve hayat tarzlarına bakıldı. Bilim insanları araştırma sonucunda, boş zamanlarında herhangi bir aktivitede bulunmanın uzun süreli oturma sonucu ortaya çıkabilecek zararları engelleyebilir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte "beyaz yakalı" yani bütün gün bir ofisin içinde masabaşı çalışan insan sayısının her geçen gün arttığına vurgu yapılan çalışmada, bunun da kanser vakalarının önlem alınmazsa artacağına işaret ettiği belirtildi. "Masabaşı iş"te çalışan insanların kan şekerinin de yükseldiği ve insülin üretimine zarar da verdiği kaydedilen çalışmada, bunun da kalın bağırsak kanserini tetiklediği kaydedildi. HER YIL 40 BİN KİŞİ Her yıl yaklaşık 40 bin kişiye kalın bağırsak kanseri teşhisi konulurken, bu kişilerin 16 bini ölüyor. Bir çoğu ise kanser teşhisi konulduktan hemen sonra ölüyor, çünkü sinsice ilerleyen hastalık kendini belli etmeye başladığında artık çok geç oluyor. --
SAĞLIK
Gönderen belguzaranne zaman: 20:51Ofis çalışanları dikkat! Masabaşı bir işte çalışanların kalın bağırsak kanserine yakalanma riski 2 kart artıyor! 10 yıldan uzun bir süre boyunca masabaşı işte çalışan kişilerin kalın bağırsak kanserine yakalanma riskinin iki kat arttığı ortaya çıktı. Avustralyalı bilim insalarının Amerikan Epidemioloji dergisinde yayımlanan çalışmasında, hareketsiz biçimde çalışmanın yanı sıra etsiz ve yağsız bir diyet ile sürekli spor yapmak da kalın bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırıyor. 918 bağırsak kanseri hastası ile 1021 sağlıklı insanın karşılaştırılmasıyla yapılan araştırmada, bu kişilerin iş yaşamları, fiziksel aktivite yapma oranları ve hayat tarzlarına bakıldı. Bilim insanları araştırma sonucunda, boş zamanlarında herhangi bir aktivitede bulunmanın uzun süreli oturma sonucu ortaya çıkabilecek zararları engelleyebilir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte "beyaz yakalı" yani bütün gün bir ofisin içinde masabaşı çalışan insan sayısının her geçen gün arttığına vurgu yapılan çalışmada, bunun da kanser vakalarının önlem alınmazsa artacağına işaret ettiği belirtildi. "Masabaşı iş"te çalışan insanların kan şekerinin de yükseldiği ve insülin üretimine zarar da verdiği kaydedilen çalışmada, bunun da kalın bağırsak kanserini tetiklediği kaydedildi. HER YIL 40 BİN KİŞİ Her yıl yaklaşık 40 bin kişiye kalın bağırsak kanseri teşhisi konulurken, bu kişilerin 16 bini ölüyor. Bir çoğu ise kanser teşhisi konulduktan hemen sonra ölüyor, çünkü sinsice ilerleyen hastalık kendini belli etmeye başladığında artık çok geç oluyor. --
sağlık
Gönderen belguzaranne zaman: 20:51Ofis çalışanları dikkat! Masabaşı bir işte çalışanların kalın bağırsak kanserine yakalanma riski 2 kart artıyor! 10 yıldan uzun bir süre boyunca masabaşı işte çalışan kişilerin kalın bağırsak kanserine yakalanma riskinin iki kat arttığı ortaya çıktı. Avustralyalı bilim insalarının Amerikan Epidemioloji dergisinde yayımlanan çalışmasında, hareketsiz biçimde çalışmanın yanı sıra etsiz ve yağsız bir diyet ile sürekli spor yapmak da kalın bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırıyor. 918 bağırsak kanseri hastası ile 1021 sağlıklı insanın karşılaştırılmasıyla yapılan araştırmada, bu kişilerin iş yaşamları, fiziksel aktivite yapma oranları ve hayat tarzlarına bakıldı. Bilim insanları araştırma sonucunda, boş zamanlarında herhangi bir aktivitede bulunmanın uzun süreli oturma sonucu ortaya çıkabilecek zararları engelleyebilir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte "beyaz yakalı" yani bütün gün bir ofisin içinde masabaşı çalışan insan sayısının her geçen gün arttığına vurgu yapılan çalışmada, bunun da kanser vakalarının önlem alınmazsa artacağına işaret ettiği belirtildi. "Masabaşı iş"te çalışan insanların kan şekerinin de yükseldiği ve insülin üretimine zarar da verdiği kaydedilen çalışmada, bunun da kalın bağırsak kanserini tetiklediği kaydedildi. HER YIL 40 BİN KİŞİ Her yıl yaklaşık 40 bin kişiye kalın bağırsak kanseri teşhisi konulurken, bu kişilerin 16 bini ölüyor. Bir çoğu ise kanser teşhisi konulduktan hemen sonra ölüyor, çünkü sinsice ilerleyen hastalık kendini belli etmeye başladığında artık çok geç oluyor. --
27 Mayıs 2011 Cuma
TEKNOLOJI HASTALIĞI HIKIKOMORİ
Gönderen belguzaranne zaman: 17:54Japonca'daki anlamı 'elini ayağını çekmek'... Bu 'hastalığa' yakalananlar, sanal aleme kendini kaptırıp gerçek dünyadan kopuyor Japoncada “elini, ayağını çekmek” anlamına gelen 'hikikomori', günümüzde gençler arasında yaygınlaşarak, özellikle teknolojiyi yoğun olarak kullanan gelişmiş ülkelerde tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Bu tehlike, teknolojik gelişmeleri yakından takip eden ülkemiz için de geçerli. Uzman Psikolog Nihal Araptarlı, tüm yönleriyle hikikomoriyi anlattı. Hikikomori Nedir? Teknolojinin yarattığı bir hastalık olarak görülen hikikomori, kişinin bilgisayar ekranı ile sanal alemde iletişim bağımlılığı geliştirip, kendini sosyal çevreye kapatmasıdır. Bu bağımlı iletişim öyle bir hale geliyor ki, kişi yaşamdaki tüm sorumluluklarını ertelemeye ve aksatmaya hatta temel fizyolojik ihtiyaçlarını bile bilgisayar karşısında karşılama başlıyor. İlk başlarda birçok ihtiyacı karşılar gibi görünen ve keyif veren insan doğasına aykırı olan bu yaşam biçimi zamanla karamsarlık, mutsuzluk, yaşamdan tat almama gibi depresif bir ruh halinin gelişmesine neden oluyor. Bağımlı Genç ve Çocukların Gerekçeleri Sosyal paylaşım siteleri ve oyun bağımlısı gençler, bunları sevdiklerini, sorunlarını unutturduğunu, mutsuzluklarını giderdiğini ve keyif aldıkları için kullandıklarını söyleseler de gerçek neden; sosyal uyumsuzluk, başarısızlık ve onaylanmama kaygısı aslında. Sosyal fobi ve antisosyallik gibi bir sosyal bozukluk olan hikikomorinin gençler arasında benimsenmesi ve yaygınlaşması diğer iki bozukluğa göre çok daha hızlı gelişirken, bu bağımlılıktan kurtulmak daha güçtür. Çünkü sosyal uyumsuzluk yaşayan bireyler için insani temel iletişim ihtiyacını karşılamak, sosyal yaşamda karşılanamayan başarı duygusunu yaşamak, yetersizliklerini ve olumsuz özelliklerini gizlemek gerçek dünyaya göre sanal alemde daha kolay ve güvenli görülmektedir. Kolay ve güvenli görülen sanal alemde temel ihtiyaçları tatmin etmek zamanla bir bağımlıllığa dönüşmektedir. Hikikomori En Çok Erkeklerde Görülüyor Hikikomori, büyük oranda erkeklerde ve 15 yaş civarında görülüyor. 13-14 yaşlarında ön ergenlik dönemindeki erkek çocuklar, aileleri tarafından odalarında ders çalışıyor ya da dışarda gözden uzak olacağına evde olup oyun oynasın, daha güvenli diye düşünülürken zamanla bağımlılığa dönüşüyor. Bu gençler, sanal dünyanın rahatlığına alışıyorlar. Bilgisayarın başında kendi krallığını kuruyor, her şeyi kendi istediği biçimde kurgulayıp, yönetebiliyor ve kimse onlara karşı çıkmıyor. Kendini hayal ettiği biçimde, ideal kimliği ile tanıtıp buna uygun eleştirisiz, onaylanan tepkilerle egosunu parlatabiliyor. Hikikomori Nasıl Tespit ve Tedavi Edilir? Bu sorunu anlayabilmek ve çözümler üretebilmek için öncelikle sorunun oluşmasının altında yatan nedenlere bakmamız gerekir. Sağlıklı bir egoya sahip olmayan bireyler, insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan kendinden daha büyük bir bütüne ait olma ihtiyacını karşılmakta zorlanırlar. Bu bireyler, yaralı egolarını daha da yaralayacak durumlardan kaçınma eğilimiyle diğerlerinden uzak kalmaya çalışırlar. Utanç verici bir duruma düşme, eleştirilme, reddedilme, beğenilmeme, onaylanmama, alay edilme, rezil olma, olumsuz değerlendirilme gibi korkular geliştirirler. Zamanla içe çekilme ve sosyal izolasyon yaşamlarının geneline yayılır. Oysa ilişki kurmak, ilişki içinde bulunmak hayatın özüdür. Birey ancak ilişki içinde oldukça, başkaları tarafından kabul gördükçe var olduğunu hisseder. Var olabilmek için de sürekli diğerlerinin kendi varlığını önemsemeleri, ilgi ve onaylamaları için çaba harcar. Diğerleri tarafından onaylanmayacağı, hata yapacağı, eleştirileceği, küçük düşeceği, beğenilmeyeceği, reddedileceği gibi kaygı ve korkulara sahip birey, gerçek sosyal çevrede var olamayacağı için bunu sanal alemde gerçekleştirerek var olacaktır. Aileler, öncelikle çocuklarını önemli ve değerli bir varlık olduklarını hissettirecek biçimde büyütmeli, onları sanal alem bağımlılığından uzak tutabilmek için onların kendilerini gerçekten var hissedebildikleri gerçek iletişim ortamları oluşturmalıdırlar.
TEKNOLOJI HASTALIĞI HIKIKOMORİ
Gönderen belguzaranne zaman: 17:54Japonca'daki anlamı 'elini ayağını çekmek'... Bu 'hastalığa' yakalananlar, sanal aleme kendini kaptırıp gerçek dünyadan kopuyor Japoncada “elini, ayağını çekmek” anlamına gelen 'hikikomori', günümüzde gençler arasında yaygınlaşarak, özellikle teknolojiyi yoğun olarak kullanan gelişmiş ülkelerde tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Bu tehlike, teknolojik gelişmeleri yakından takip eden ülkemiz için de geçerli. Uzman Psikolog Nihal Araptarlı, tüm yönleriyle hikikomoriyi anlattı. Hikikomori Nedir? Teknolojinin yarattığı bir hastalık olarak görülen hikikomori, kişinin bilgisayar ekranı ile sanal alemde iletişim bağımlılığı geliştirip, kendini sosyal çevreye kapatmasıdır. Bu bağımlı iletişim öyle bir hale geliyor ki, kişi yaşamdaki tüm sorumluluklarını ertelemeye ve aksatmaya hatta temel fizyolojik ihtiyaçlarını bile bilgisayar karşısında karşılama başlıyor. İlk başlarda birçok ihtiyacı karşılar gibi görünen ve keyif veren insan doğasına aykırı olan bu yaşam biçimi zamanla karamsarlık, mutsuzluk, yaşamdan tat almama gibi depresif bir ruh halinin gelişmesine neden oluyor. Bağımlı Genç ve Çocukların Gerekçeleri Sosyal paylaşım siteleri ve oyun bağımlısı gençler, bunları sevdiklerini, sorunlarını unutturduğunu, mutsuzluklarını giderdiğini ve keyif aldıkları için kullandıklarını söyleseler de gerçek neden; sosyal uyumsuzluk, başarısızlık ve onaylanmama kaygısı aslında. Sosyal fobi ve antisosyallik gibi bir sosyal bozukluk olan hikikomorinin gençler arasında benimsenmesi ve yaygınlaşması diğer iki bozukluğa göre çok daha hızlı gelişirken, bu bağımlılıktan kurtulmak daha güçtür. Çünkü sosyal uyumsuzluk yaşayan bireyler için insani temel iletişim ihtiyacını karşılamak, sosyal yaşamda karşılanamayan başarı duygusunu yaşamak, yetersizliklerini ve olumsuz özelliklerini gizlemek gerçek dünyaya göre sanal alemde daha kolay ve güvenli görülmektedir. Kolay ve güvenli görülen sanal alemde temel ihtiyaçları tatmin etmek zamanla bir bağımlıllığa dönüşmektedir. Hikikomori En Çok Erkeklerde Görülüyor Hikikomori, büyük oranda erkeklerde ve 15 yaş civarında görülüyor. 13-14 yaşlarında ön ergenlik dönemindeki erkek çocuklar, aileleri tarafından odalarında ders çalışıyor ya da dışarda gözden uzak olacağına evde olup oyun oynasın, daha güvenli diye düşünülürken zamanla bağımlılığa dönüşüyor. Bu gençler, sanal dünyanın rahatlığına alışıyorlar. Bilgisayarın başında kendi krallığını kuruyor, her şeyi kendi istediği biçimde kurgulayıp, yönetebiliyor ve kimse onlara karşı çıkmıyor. Kendini hayal ettiği biçimde, ideal kimliği ile tanıtıp buna uygun eleştirisiz, onaylanan tepkilerle egosunu parlatabiliyor. Hikikomori Nasıl Tespit ve Tedavi Edilir? Bu sorunu anlayabilmek ve çözümler üretebilmek için öncelikle sorunun oluşmasının altında yatan nedenlere bakmamız gerekir. Sağlıklı bir egoya sahip olmayan bireyler, insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan kendinden daha büyük bir bütüne ait olma ihtiyacını karşılmakta zorlanırlar. Bu bireyler, yaralı egolarını daha da yaralayacak durumlardan kaçınma eğilimiyle diğerlerinden uzak kalmaya çalışırlar. Utanç verici bir duruma düşme, eleştirilme, reddedilme, beğenilmeme, onaylanmama, alay edilme, rezil olma, olumsuz değerlendirilme gibi korkular geliştirirler. Zamanla içe çekilme ve sosyal izolasyon yaşamlarının geneline yayılır. Oysa ilişki kurmak, ilişki içinde bulunmak hayatın özüdür. Birey ancak ilişki içinde oldukça, başkaları tarafından kabul gördükçe var olduğunu hisseder. Var olabilmek için de sürekli diğerlerinin kendi varlığını önemsemeleri, ilgi ve onaylamaları için çaba harcar. Diğerleri tarafından onaylanmayacağı, hata yapacağı, eleştirileceği, küçük düşeceği, beğenilmeyeceği, reddedileceği gibi kaygı ve korkulara sahip birey, gerçek sosyal çevrede var olamayacağı için bunu sanal alemde gerçekleştirerek var olacaktır. Aileler, öncelikle çocuklarını önemli ve değerli bir varlık olduklarını hissettirecek biçimde büyütmeli, onları sanal alem bağımlılığından uzak tutabilmek için onların kendilerini gerçekten var hissedebildikleri gerçek iletişim ortamları oluşturmalıdırlar.
TEKNOLOJI HASTALIĞI HIKIKOMORİ
Gönderen belguzaranne zaman: 17:54Japonca'daki anlamı 'elini ayağını çekmek'... Bu 'hastalığa' yakalananlar, sanal aleme kendini kaptırıp gerçek dünyadan kopuyor Japoncada “elini, ayağını çekmek” anlamına gelen 'hikikomori', günümüzde gençler arasında yaygınlaşarak, özellikle teknolojiyi yoğun olarak kullanan gelişmiş ülkelerde tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Bu tehlike, teknolojik gelişmeleri yakından takip eden ülkemiz için de geçerli. Uzman Psikolog Nihal Araptarlı, tüm yönleriyle hikikomoriyi anlattı. Hikikomori Nedir? Teknolojinin yarattığı bir hastalık olarak görülen hikikomori, kişinin bilgisayar ekranı ile sanal alemde iletişim bağımlılığı geliştirip, kendini sosyal çevreye kapatmasıdır. Bu bağımlı iletişim öyle bir hale geliyor ki, kişi yaşamdaki tüm sorumluluklarını ertelemeye ve aksatmaya hatta temel fizyolojik ihtiyaçlarını bile bilgisayar karşısında karşılama başlıyor. İlk başlarda birçok ihtiyacı karşılar gibi görünen ve keyif veren insan doğasına aykırı olan bu yaşam biçimi zamanla karamsarlık, mutsuzluk, yaşamdan tat almama gibi depresif bir ruh halinin gelişmesine neden oluyor. Bağımlı Genç ve Çocukların Gerekçeleri Sosyal paylaşım siteleri ve oyun bağımlısı gençler, bunları sevdiklerini, sorunlarını unutturduğunu, mutsuzluklarını giderdiğini ve keyif aldıkları için kullandıklarını söyleseler de gerçek neden; sosyal uyumsuzluk, başarısızlık ve onaylanmama kaygısı aslında. Sosyal fobi ve antisosyallik gibi bir sosyal bozukluk olan hikikomorinin gençler arasında benimsenmesi ve yaygınlaşması diğer iki bozukluğa göre çok daha hızlı gelişirken, bu bağımlılıktan kurtulmak daha güçtür. Çünkü sosyal uyumsuzluk yaşayan bireyler için insani temel iletişim ihtiyacını karşılamak, sosyal yaşamda karşılanamayan başarı duygusunu yaşamak, yetersizliklerini ve olumsuz özelliklerini gizlemek gerçek dünyaya göre sanal alemde daha kolay ve güvenli görülmektedir. Kolay ve güvenli görülen sanal alemde temel ihtiyaçları tatmin etmek zamanla bir bağımlıllığa dönüşmektedir. Hikikomori En Çok Erkeklerde Görülüyor Hikikomori, büyük oranda erkeklerde ve 15 yaş civarında görülüyor. 13-14 yaşlarında ön ergenlik dönemindeki erkek çocuklar, aileleri tarafından odalarında ders çalışıyor ya da dışarda gözden uzak olacağına evde olup oyun oynasın, daha güvenli diye düşünülürken zamanla bağımlılığa dönüşüyor. Bu gençler, sanal dünyanın rahatlığına alışıyorlar. Bilgisayarın başında kendi krallığını kuruyor, her şeyi kendi istediği biçimde kurgulayıp, yönetebiliyor ve kimse onlara karşı çıkmıyor. Kendini hayal ettiği biçimde, ideal kimliği ile tanıtıp buna uygun eleştirisiz, onaylanan tepkilerle egosunu parlatabiliyor. Hikikomori Nasıl Tespit ve Tedavi Edilir? Bu sorunu anlayabilmek ve çözümler üretebilmek için öncelikle sorunun oluşmasının altında yatan nedenlere bakmamız gerekir. Sağlıklı bir egoya sahip olmayan bireyler, insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan kendinden daha büyük bir bütüne ait olma ihtiyacını karşılmakta zorlanırlar. Bu bireyler, yaralı egolarını daha da yaralayacak durumlardan kaçınma eğilimiyle diğerlerinden uzak kalmaya çalışırlar. Utanç verici bir duruma düşme, eleştirilme, reddedilme, beğenilmeme, onaylanmama, alay edilme, rezil olma, olumsuz değerlendirilme gibi korkular geliştirirler. Zamanla içe çekilme ve sosyal izolasyon yaşamlarının geneline yayılır. Oysa ilişki kurmak, ilişki içinde bulunmak hayatın özüdür. Birey ancak ilişki içinde oldukça, başkaları tarafından kabul gördükçe var olduğunu hisseder. Var olabilmek için de sürekli diğerlerinin kendi varlığını önemsemeleri, ilgi ve onaylamaları için çaba harcar. Diğerleri tarafından onaylanmayacağı, hata yapacağı, eleştirileceği, küçük düşeceği, beğenilmeyeceği, reddedileceği gibi kaygı ve korkulara sahip birey, gerçek sosyal çevrede var olamayacağı için bunu sanal alemde gerçekleştirerek var olacaktır. Aileler, öncelikle çocuklarını önemli ve değerli bir varlık olduklarını hissettirecek biçimde büyütmeli, onları sanal alem bağımlılığından uzak tutabilmek için onların kendilerini gerçekten var hissedebildikleri gerçek iletişim ortamları oluşturmalıdırlar.
TEKNOLOJI HASTALIK HIKIKOMORİ
Gönderen belguzaranne zaman: 17:52Japonca'daki anlamı 'elini ayağını çekmek'... Bu 'hastalığa' yakalananlar, sanal aleme kendini kaptırıp gerçek dünyadan kopuyor Japoncada “elini, ayağını çekmek” anlamına gelen 'hikikomori', günümüzde gençler arasında yaygınlaşarak, özellikle teknolojiyi yoğun olarak kullanan gelişmiş ülkelerde tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Bu tehlike, teknolojik gelişmeleri yakından takip eden ülkemiz için de geçerli. Uzman Psikolog Nihal Araptarlı, tüm yönleriyle hikikomoriyi anlattı. Hikikomori Nedir? Teknolojinin yarattığı bir hastalık olarak görülen hikikomori, kişinin bilgisayar ekranı ile sanal alemde iletişim bağımlılığı geliştirip, kendini sosyal çevreye kapatmasıdır. Bu bağımlı iletişim öyle bir hale geliyor ki, kişi yaşamdaki tüm sorumluluklarını ertelemeye ve aksatmaya hatta temel fizyolojik ihtiyaçlarını bile bilgisayar karşısında karşılama başlıyor. İlk başlarda birçok ihtiyacı karşılar gibi görünen ve keyif veren insan doğasına aykırı olan bu yaşam biçimi zamanla karamsarlık, mutsuzluk, yaşamdan tat almama gibi depresif bir ruh halinin gelişmesine neden oluyor. Bağımlı Genç ve Çocukların Gerekçeleri Sosyal paylaşım siteleri ve oyun bağımlısı gençler, bunları sevdiklerini, sorunlarını unutturduğunu, mutsuzluklarını giderdiğini ve keyif aldıkları için kullandıklarını söyleseler de gerçek neden; sosyal uyumsuzluk, başarısızlık ve onaylanmama kaygısı aslında. Sosyal fobi ve antisosyallik gibi bir sosyal bozukluk olan hikikomorinin gençler arasında benimsenmesi ve yaygınlaşması diğer iki bozukluğa göre çok daha hızlı gelişirken, bu bağımlılıktan kurtulmak daha güçtür. Çünkü sosyal uyumsuzluk yaşayan bireyler için insani temel iletişim ihtiyacını karşılamak, sosyal yaşamda karşılanamayan başarı duygusunu yaşamak, yetersizliklerini ve olumsuz özelliklerini gizlemek gerçek dünyaya göre sanal alemde daha kolay ve güvenli görülmektedir. Kolay ve güvenli görülen sanal alemde temel ihtiyaçları tatmin etmek zamanla bir bağımlıllığa dönüşmektedir. Hikikomori En Çok Erkeklerde Görülüyor Hikikomori, büyük oranda erkeklerde ve 15 yaş civarında görülüyor. 13-14 yaşlarında ön ergenlik dönemindeki erkek çocuklar, aileleri tarafından odalarında ders çalışıyor ya da dışarda gözden uzak olacağına evde olup oyun oynasın, daha güvenli diye düşünülürken zamanla bağımlılığa dönüşüyor. Bu gençler, sanal dünyanın rahatlığına alışıyorlar. Bilgisayarın başında kendi krallığını kuruyor, her şeyi kendi istediği biçimde kurgulayıp, yönetebiliyor ve kimse onlara karşı çıkmıyor. Kendini hayal ettiği biçimde, ideal kimliği ile tanıtıp buna uygun eleştirisiz, onaylanan tepkilerle egosunu parlatabiliyor. Hikikomori Nasıl Tespit ve Tedavi Edilir? Bu sorunu anlayabilmek ve çözümler üretebilmek için öncelikle sorunun oluşmasının altında yatan nedenlere bakmamız gerekir. Sağlıklı bir egoya sahip olmayan bireyler, insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan kendinden daha büyük bir bütüne ait olma ihtiyacını karşılmakta zorlanırlar. Bu bireyler, yaralı egolarını daha da yaralayacak durumlardan kaçınma eğilimiyle diğerlerinden uzak kalmaya çalışırlar. Utanç verici bir duruma düşme, eleştirilme, reddedilme, beğenilmeme, onaylanmama, alay edilme, rezil olma, olumsuz değerlendirilme gibi korkular geliştirirler. Zamanla içe çekilme ve sosyal izolasyon yaşamlarının geneline yayılır. Oysa ilişki kurmak, ilişki içinde bulunmak hayatın özüdür. Birey ancak ilişki içinde oldukça, başkaları tarafından kabul gördükçe var olduğunu hisseder. Var olabilmek için de sürekli diğerlerinin kendi varlığını önemsemeleri, ilgi ve onaylamaları için çaba harcar. Diğerleri tarafından onaylanmayacağı, hata yapacağı, eleştirileceği, küçük düşeceği, beğenilmeyeceği, reddedileceği gibi kaygı ve korkulara sahip birey, gerçek sosyal çevrede var olamayacağı için bunu sanal alemde gerçekleştirerek var olacaktır. Aileler, öncelikle çocuklarını önemli ve değerli bir varlık olduklarını hissettirecek biçimde büyütmeli, onları sanal alem bağımlılığından uzak tutabilmek için onların kendilerini gerçekten var hissedebildikleri gerçek iletişim ortamları oluşturmalıdırlar.
26 Mayıs 2011 Perşembe
SOLITİN
Gönderen belguzaranne zaman: 15:17GİZLİ TEHLİKE SOLİTİN Ankara Hıfsızsıhha Gıda Denetim Bölüm Başkan Yrd.Gönül Özdeğer ve iki asistanı SOLİTİN adlı kimyasal ile ilgili çalışmaları ve yayınları dolayısı ile ölüm tehditleri aldıklarını açıkladılar ve savcılığa suç duyurusunda bulundular. SOLİTİN aslında gıdalarda hiç bulunmaması gereken tamamen kimyasal bir ajan hatta basit olarak melaminimsi bir plastik, sütlere,yoğurt ve ayranlara ve sütün girdiği her çeşit besine katılıyor çünkü bu molekül su ile inanılmaz şekilde bağlanarak kıvam arttırıyor, bu hem imalat procesleri açısından zaman kazandırıyor, hem gıda doğallığını kaybettiğinden son kullanma tarihini uzatıyor ve firmaların stoklu çalışmasını sağlıyor,hem maliyeti inanılmaz düşürerek firmaların rekabet gücünü arttırıyor. Çocuklarınıza beş kuruşa, yirmi kuruşa, elli kuruşa gofret,çikolata ve süt ürünleri alabilmemiz,evlerimize çeşit çeşit peynir,yoğurt,hazır sütlü tatlı vs girebilmesi hep bu yüzden. SOLİTİN bir tricalcid bileşiği yani doğada en bol ve bedava bulabileceğiniz türden, tebeşir gibi,alçı taşı gibi, oysa bu bileşik böbreklerden atılırken renal tubuluslardaki glomerüllerde birikiyor ve filtrasyonu yani böbreklerin kanı süzmesini engelliyor,ve sonuç böbrek yetmezliğine kadar uzanan böbrek rahatsızlıkları serum üre ve kraetinin düzeylerinde artış ve bunun getirdiği devamlı yorgunluk hali, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları ve hatta ciddi mental bozukluklar, Almanya Solingen üniversitesi Pskyatri bölümünce 2009 da 21.Europe Pscyhatry Society'e sunulan bildirgede Şizofreni ve SOLİTİN kullanımı arasında ilişkiler olması muhtemel olduğu,Özellikle Paranoid Şizofreni vakalarında kanda tricalciophospate bileşiklerinin normalden 16 kat yüksek olduğu ! belirtilmesine rağmen bildirge nedense Kongrede sunum için kabul edilmedi. Üretici firmalar SOLİTİN'i hiç bir şekilde ürün etiketlerinde bildirmiyor, aldığımız ürünlerde SOLİTİN olup olmadığını yine de bir kaç basit deney ile anlayabiliriz, eğer bu yönde bir şüphe oluşursa derhal bulunduğunuz il Hıfsızsıhha Md.ile ilişkiye geçerek şüpheli gıdanın test edilmesini talep ediniz, bu şekilde binlerce hatta yüzbinlerce insanın sağlığını kurtarabilirsiniz,çevrenize baktığınızda ne kadar çok dializ merkezi ve böbrek hastası olduğunu siz de görüyorsunuz bu artışın sebebi bazı ahlaksız firmaların kar hırsından başka bir şey değil. Aldığınız sıvı ürünler (süt,ayran,çikolatalı süt vs) için şu yolu izleyebilirsiniz bir metal'i (çatal,kaşık vs) el yakacak düzeyde ısıtın ve test etmek istediğiniz sıvıya batırarak çalkalama hareketi yapın,metali çıkardığınızda birbirinden ayrılmış öbekler halinde beyaz topaklar görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir. Peynir vs türü ürünlerde ise üründen bir parça alarak sirkeli suya koyunuz eğer sirkeli suyun üzerinde kalan beyazımsı bir tabaka görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir. Çikolata,gofret türü ürünlerde ise ürünü elinizle basitçe kırın,eğer kırığın her iki tarafında süt beyazı noktalar varsa o üründe de SOLİTİN vardır. Sağlığımız için,geleceğimiz için,çocuklarımız ve sevdiklerimiz için bu bilgileri bütün çevremize yayalım ve toplumsal olarak tepkimizi ortaya koyarak AB Normlarında olmayan bu katkı maddesinin üretici firmalar tarafından daha fazla kullanılmasını engelleyelim. Saygılarımla Yrd.Dç.Dr Gülden Semavi Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp Fakültesi Biyokimya Blm.
SOLİTİN
Gönderen belguzaranne zaman: 15:15GİZLİ TEHLİKE SOLİTİN Ankara Hıfsızsıhha Gıda Denetim Bölüm Başkan Yrd.Gönül Özdeğer ve iki asistanı SOLİTİN adlı kimyasal ile ilgili çalışmaları ve yayınları dolayısı ile ölüm tehditleri aldıklarını açıkladılar ve savcılığa suç duyurusunda bulundular. SOLİTİN aslında gıdalarda hiç bulunmaması gereken tamamen kimyasal bir ajan hatta basit olarak melaminimsi bir plastik, sütlere,yoğurt ve ayranlara ve sütün girdiği her çeşit besine katılıyor çünkü bu molekül su ile inanılmaz şekilde bağlanarak kıvam arttırıyor, bu hem imalat procesleri açısından zaman kazandırıyor, hem gıda doğallığını kaybettiğinden son kullanma tarihini uzatıyor ve firmaların stoklu çalışmasını sağlıyor,hem maliyeti inanılmaz düşürerek firmaların rekabet gücünü arttırıyor. Çocuklarınıza beş kuruşa, yirmi kuruşa, elli kuruşa gofret,çikolata ve süt ürünleri alabilmemiz,evlerimize çeşit çeşit peynir,yoğurt,hazır sütlü tatlı vs girebilmesi hep bu yüzden. SOLİTİN bir tricalcid bileşiği yani doğada en bol ve bedava bulabileceğiniz türden, tebeşir gibi,alçı taşı gibi, oysa bu bileşik böbreklerden atılırken renal tubuluslardaki glomerüllerde birikiyor ve filtrasyonu yani böbreklerin kanı süzmesini engelliyor,ve sonuç böbrek yetmezliğine kadar uzanan böbrek rahatsızlıkları serum üre ve kraetinin düzeylerinde artış ve bunun getirdiği devamlı yorgunluk hali, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları ve hatta ciddi mental bozukluklar, Almanya Solingen üniversitesi Pskyatri bölümünce 2009 da 21.Europe Pscyhatry Society'e sunulan bildirgede Şizofreni ve SOLİTİN kullanımı arasında ilişkiler olması muhtemel olduğu,Özellikle Paranoid Şizofreni vakalarında kanda tricalciophospate bileşiklerinin normalden 16 kat yüksek olduğu ! belirtilmesine rağmen bildirge nedense Kongrede sunum için kabul edilmedi. Üretici firmalar SOLİTİN'i hiç bir şekilde ürün etiketlerinde bildirmiyor, aldığımız ürünlerde SOLİTİN olup olmadığını yine de bir kaç basit deney ile anlayabiliriz, eğer bu yönde bir şüphe oluşursa derhal bulunduğunuz il Hıfsızsıhha Md.ile ilişkiye geçerek şüpheli gıdanın test edilmesini talep ediniz, bu şekilde binlerce hatta yüzbinlerce insanın sağlığını kurtarabilirsiniz,çevrenize baktığınızda ne kadar çok dializ merkezi ve böbrek hastası olduğunu siz de görüyorsunuz bu artışın sebebi bazı ahlaksız firmaların kar hırsından başka bir şey değil. Aldığınız sıvı ürünler (süt,ayran,çikolatalı süt vs) için şu yolu izleyebilirsiniz bir metal'i (çatal,kaşık vs) el yakacak düzeyde ısıtın ve test etmek istediğiniz sıvıya batırarak çalkalama hareketi yapın,metali çıkardığınızda birbirinden ayrılmış öbekler halinde beyaz topaklar görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir. Peynir vs türü ürünlerde ise üründen bir parça alarak sirkeli suya koyunuz eğer sirkeli suyun üzerinde kalan beyazımsı bir tabaka görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir. Çikolata,gofret türü ürünlerde ise ürünü elinizle basitçe kırın,eğer kırığın her iki tarafında süt beyazı noktalar varsa o üründe de SOLİTİN vardır. Sağlığımız için,geleceğimiz için,çocuklarımız ve sevdiklerimiz için bu bilgileri bütün çevremize yayalım ve toplumsal olarak tepkimizi ortaya koyarak AB Normlarında olmayan bu katkı maddesinin üretici firmalar tarafından daha fazla kullanılmasını engelleyelim. Saygılarımla Yrd.Dç.Dr Gülden Semavi Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp Fakültesi Biyokimya Blm.
GİZLİ TEHLİKE SOLİTİN Ankara Hıfsızsıhha Gıda Denetim Bölüm Başkan Yrd.Gönül Özdeğer ve iki asistanı SOLİTİN adlı kimyasal ile ilgili çalışmaları ve yayınları dolayısı ile ölüm tehditleri aldıklarını açıkladılar ve savcılığa suç duyurusunda bulundular. SOLİTİN aslında gıdalarda hiç bulunmaması gereken tamamen kimyasal bir ajan hatta basit olarak melaminimsi bir plastik, sütlere,yoğurt ve ayranlara ve sütün girdiği her çeşit besine katılıyor çünkü bu molekül su ile inanılmaz şekilde bağlanarak kıvam arttırıyor, bu hem imalat procesleri açısından zaman kazandırıyor, hem gıda doğallığını kaybettiğinden son kullanma tarihini uzatıyor ve firmaların stoklu çalışmasını sağlıyor,hem maliyeti inanılmaz düşürerek firmaların rekabet gücünü arttırıyor. Çocuklarınıza beş kuruşa, yirmi kuruşa, elli kuruşa gofret,çikolata ve süt ürünleri alabilmemiz,evlerimize çeşit çeşit peynir,yoğurt,hazır sütlü tatlı vs girebilmesi hep bu yüzden. SOLİTİN bir tricalcid bileşiği yani doğada en bol ve bedava bulabileceğiniz türden, tebeşir gibi,alçı taşı gibi, oysa bu bileşik böbreklerden atılırken renal tubuluslardaki glomerüllerde birikiyor ve filtrasyonu yani böbreklerin kanı süzmesini engelliyor,ve sonuç böbrek yetmezliğine kadar uzanan böbrek rahatsızlıkları serum üre ve kraetinin düzeylerinde artış ve bunun getirdiği devamlı yorgunluk hali, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları ve hatta ciddi mental bozukluklar, Almanya Solingen üniversitesi Pskyatri bölümünce 2009 da 21.Europe Pscyhatry Society'e sunulan bildirgede Şizofreni ve SOLİTİN kullanımı arasında ilişkiler olması muhtemel olduğu,Özellikle Paranoid Şizofreni vakalarında kanda tricalciophospate bileşiklerinin normalden 16 kat yüksek olduğu ! belirtilmesine rağmen bildirge nedense Kongrede sunum için kabul edilmedi. Üretici firmalar SOLİTİN'i hiç bir şekilde ürün etiketlerinde bildirmiyor, aldığımız ürünlerde SOLİTİN olup olmadığını yine de bir kaç basit deney ile anlayabiliriz, eğer bu yönde bir şüphe oluşursa derhal bulunduğunuz il Hıfsızsıhha Md.ile ilişkiye geçerek şüpheli gıdanın test edilmesini talep ediniz, bu şekilde binlerce hatta yüzbinlerce insanın sağlığını kurtarabilirsiniz,çevrenize baktığınızda ne kadar çok dializ merkezi ve böbrek hastası olduğunu siz de görüyorsunuz bu artışın sebebi bazı ahlaksız firmaların kar hırsından başka bir şey değil. Aldığınız sıvı ürünler (süt,ayran,çikolatalı süt vs) için şu yolu izleyebilirsiniz bir metal'i (çatal,kaşık vs) el yakacak düzeyde ısıtın ve test etmek istediğiniz sıvıya batırarak çalkalama hareketi yapın,metali çıkardığınızda birbirinden ayrılmış öbekler halinde beyaz topaklar görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir. Peynir vs türü ürünlerde ise üründen bir parça alarak sirkeli suya koyunuz eğer sirkeli suyun üzerinde kalan beyazımsı bir tabaka görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir. Çikolata,gofret türü ürünlerde ise ürünü elinizle basitçe kırın,eğer kırığın her iki tarafında süt beyazı noktalar varsa o üründe de SOLİTİN vardır. Sağlığımız için,geleceğimiz için,çocuklarımız ve sevdiklerimiz için bu bilgileri bütün çevremize yayalım ve toplumsal olarak tepkimizi ortaya koyarak AB Normlarında olmayan bu katkı maddesinin üretici firmalar tarafından daha fazla kullanılmasını engelleyelim. Saygılarımla Yrd.Dç.Dr Gülden Semavi Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp Fakültesi Biyokimya Blm.
25 Mayıs 2011 Çarşamba
SEVGILI NUMARASI
Gönderen belguzaranne zaman: 22:52SEVGİLİ NUMARASI Polisin tespit ettiği ve özellikle bayanları zor durumda bıkaracak yeni hırsızlık çeşidine bir örnek;'Karı-koca gece evlerine döndüklerinde koridorda bir adamla karsılaşırlar. Bir anlık şaşkınlıktan sonra yabancı adam bayana dönerek'Madem bu geceyi kocanla geçirecektin, niye beni çağırdın?' diye hışımla sorar ve kızgınlığını belirten bazı hareketlerle evden bir anda çıkar. Tabi karı-koca bu olaya bir anlam veremez başlangıçta. Faka terkek, karısına bu olaydan ötürü bir hayli kızar ve hatta onu boşayacağını söyler. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra karakola çağırılan karı-koca, yakalanan suçlu ile yüzleştirilir ve olayın aslında bir hırsızlık olduğu anlaşılır.' POLİS NUMARASI Yine yaşanılan bir olay Bursa Emniyet Müdürlüğü TDP'in resmi internet sitesinde şöyle anlatılıyor; 'Karı-kocaevlerine döndüklerinde evin içinde bir yabancı görürler, bu kişi gayet şık bir takım elbise giymiş ve elinde telsiz olan birisidir. Karşılaşma anında yabancı, ev sahiplerine 'Evinize hırsız girdiği yolunda komşularınız tarafından ihbar aldık, ben sivil polisim, evi kontrol etmeye geldim' der ve devam eder, 'Beyefendi aşağıda sokağın köşesinde ekip otomuz var, vakit kaybetmeden siz ekip otosuna gidip şikâyet dilekçesi doldurun' der ve erkek hızla aşağıya iner. Yabancı'Hanımefendi siz de ziynet eşyası veya paranız varsa onları kontrol edin' der, bayan hemen altınlarının bulunduğu yere gider ve sevinçle'neyse hala yerinde duruyorlar' demesiyle; bayanın kafasına ağır birşeyle vurur ve bayanın çıkardığı yerden altın, parayı alıp kaçar. Koca,ekip otosunu bulamayıp evine geldiğinde karısının baygın, altınların da çalınmış olduğunu görür.'
SEVGILI NUMARASI
Gönderen belguzaranne zaman: 22:52SEVGİLİ NUMARASI Polisin tespit ettiği ve özellikle bayanları zor durumda bıkaracak yeni hırsızlık çeşidine bir örnek;'Karı-koca gece evlerine döndüklerinde koridorda bir adamla karsılaşırlar. Bir anlık şaşkınlıktan sonra yabancı adam bayana dönerek'Madem bu geceyi kocanla geçirecektin, niye beni çağırdın?' diye hışımla sorar ve kızgınlığını belirten bazı hareketlerle evden bir anda çıkar. Tabi karı-koca bu olaya bir anlam veremez başlangıçta. Faka terkek, karısına bu olaydan ötürü bir hayli kızar ve hatta onu boşayacağını söyler. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra karakola çağırılan karı-koca, yakalanan suçlu ile yüzleştirilir ve olayın aslında bir hırsızlık olduğu anlaşılır.' POLİS NUMARASI Yine yaşanılan bir olay Bursa Emniyet Müdürlüğü TDP'in resmi internet sitesinde şöyle anlatılıyor; 'Karı-kocaevlerine döndüklerinde evin içinde bir yabancı görürler, bu kişi gayet şık bir takım elbise giymiş ve elinde telsiz olan birisidir. Karşılaşma anında yabancı, ev sahiplerine 'Evinize hırsız girdiği yolunda komşularınız tarafından ihbar aldık, ben sivil polisim, evi kontrol etmeye geldim' der ve devam eder, 'Beyefendi aşağıda sokağın köşesinde ekip otomuz var, vakit kaybetmeden siz ekip otosuna gidip şikâyet dilekçesi doldurun' der ve erkek hızla aşağıya iner. Yabancı'Hanımefendi siz de ziynet eşyası veya paranız varsa onları kontrol edin' der, bayan hemen altınlarının bulunduğu yere gider ve sevinçle'neyse hala yerinde duruyorlar' demesiyle; bayanın kafasına ağır birşeyle vurur ve bayanın çıkardığı yerden altın, parayı alıp kaçar. Koca,ekip otosunu bulamayıp evine geldiğinde karısının baygın, altınların da çalınmış olduğunu görür.'
DIKKAT
Gönderen belguzaranne zaman: 22:34SEVGİLİ NUMARASI Polisin tespit ettiği ve özellikle bayanları zor durumda bıkaracak yeni hırsızlık çeşidine bir örnek;'Karı-koca gece evlerine döndüklerinde koridorda bir adamla karsılaşırlar. Bir anlık şaşkınlıktan sonra yabancı adam bayana dönerek'Madem bu geceyi kocanla geçirecektin, niye beni çağırdın?' diye hışımla sorar ve kızgınlığını belirten bazı hareketlerle evden bir anda çıkar. Tabi karı-koca bu olaya bir anlam veremez başlangıçta. Faka terkek, karısına bu olaydan ötürü bir hayli kızar ve hatta onu boşayacağını söyler. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra karakola çağırılan karı-koca, yakalanan suçlu ile yüzleştirilir ve olayın aslında bir hırsızlık olduğu anlaşılır.' POLİS NUMARASI Yine yaşanılan bir olay Bursa Emniyet Müdürlüğü TDP'in resmi internet sitesinde şöyle anlatılıyor; 'Karı-kocaevlerine döndüklerinde evin içinde bir yabancı görürler, bu kişi gayet şık bir takım elbise giymiş ve elinde telsiz olan birisidir. Karşılaşma anında yabancı, ev sahiplerine 'Evinize hırsız girdiği yolunda komşularınız tarafından ihbar aldık, ben sivil polisim, evi kontrol etmeye geldim' der ve devam eder, 'Beyefendi aşağıda sokağın köşesinde ekip otomuz var, vakit kaybetmeden siz ekip otosuna gidip şikâyet dilekçesi doldurun' der ve erkek hızla aşağıya iner. Yabancı'Hanımefendi siz de ziynet eşyası veya paranız varsa onları kontrol edin' der, bayan hemen altınlarının bulunduğu yere gider ve sevinçle'neyse hala yerinde duruyorlar' demesiyle; bayanın kafasına ağır birşeyle vurur ve bayanın çıkardığı yerden altın, parayı alıp kaçar. Koca,ekip otosunu bulamayıp evine geldiğinde karısının baygın, altınların da çalınmış olduğunu görür.'
24 Mayıs 2011 Salı
23 Mayıs 2011 Pazartesi
anlamlı sozler
Gönderen belguzaranne zaman: 21:27Ben, benden olgun insan isterim karşımda, benden dürüst.. En ufak dalgada arkasını dönmeyecek kadar olgun, arkamı döndüğümde sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir.. Bir o kadar da cesaretli olmalı..! Yağmurda ıslanıp fırtınadan kaçmamalı, ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı, işine gelince sevip ; zoru görünce bırakmamalı...
ANLAMLI SÖZLER
Gönderen belguzaranne zaman: 20:18Ben, benden olgun insan isterim karşımda, benden dürüst.. En ufak dalgada arkasını dönmeyecek kadar olgun, arkamı döndüğümde sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir.. Bir o kadar da cesaretli olmalı..! Yağmurda ıslanıp fırtınadan kaçmamalı, ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı, işine gelince sevip ; zoru görünce bırakmamalı...
22 Mayıs 2011 Pazar
memleketten uzak olmak değil, Seni anlayabilecek insanlardan uzak olmaktır..
GUZEL SÖZLER
Gönderen belguzaranne zaman: 10:24Hayat dediğin çay,insan ise şeker.Karıştırdıkça hayattan tad aldığını sanrsın.Oysa hayatın seni erittigıni çay bitince anlarsın.
GUZEL SÖZLER
Gönderen belguzaranne zaman: 10:22Hayat dediğin çay,insan ise şeker.Karıştırdıkça hayattan tad aldığını sanrsın.Oysa hayatın seni erittigıni çay bitince anlarsın.
20 Mayıs 2011 Cuma
HAYIRLI CUMALAR
Gönderen belguzaranne zaman: 08:11Ey Gâni Mevlam İşlerimizi kolaylaştır, fakirliğimizi zenginliğe çevir, üzerimizdeki tembelliği ve uyuşukluğu gider, hayırlı ömürlerimizi uzat, fazlın, keremin ve ihsanın iktizası olarak dünya ve ahrette kendileri için korku ve hüzün olmayan huzur ehli kullarından eyleyiver Ya Rabbi! Aleme bayram olan Cuma'mız hayr olsun
HIKAYE(YORUMCU GURUBUNA TEŞEKKÜRLER
Gönderen belguzaranne zaman: 07:49ÜÇ HİKÂYE - ÜÇ DERS - BİR SÖZ 1.Hikâye Kavak Ağacı ile Kabak Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: -Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç? -On yılda, demiş kavak. -On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak. -Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak! -Doğru, demiş kavak. Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa: -Neler oluyor bana ağaç? -Ölüyorsun, demiş kavak. -Niçin? -Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için. 1.Ders: Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır. 2. Hikâye En iyi Buğday Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi: -Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi. -Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda, -Neden olmasın, dedi çiftçi. -Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor. 2. Ders: Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir. 3. Hikâye Geleceğini biliyordum... Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti, -Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma. Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı; -Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın. -Değdi, dedi, gözleri dolarak, -değdi... -Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun? -Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim. Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı: -Geleceğini biliyordum... Geleceğini biliyordum... 3. Ders: Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir. 'Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir. Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır. Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.' (Afrika Atasözü ) Çok çalışmak, emek harcamak, güven vermek, sevmek ve paylaşmak hayatın anlamlı olmasını sağlar. Her sabah uyandığımızda bir de böyle bakalım dünyaya. Unutmayın hayat uzun bir öyküye benzer. Ancak öykünün uzun olması değil, iyi olması önemlidir.
19 Mayıs 2011 Perşembe
19 MAYIS GENÇLIK VE SPOR BAYRAMI TURKULUSUNA HAYIRLAR GETIRMESI DİLEĞİYLE
Gönderen belguzaranne zaman: 11:3618 Mayıs 2011 Çarşamba
GOJİ MEYVESİ
Gönderen belguzaranne zaman: 12:41Uzun yaşamanın sırrı Goji meyvesinde Ömrünüzü Uzatın Vücudunuzdaki on trilyon hücre her an serbest radikallerin saldırısına maruz kalmaktadır. Bu zararlı çevresel ajanlar canlı hücrelerin yenilenme hızından daha hızlı bir şekilde yıpranmasına ve yaşlanmanın daha hızlı gerçekleşmesine neden olurlar. Goji ‘Uzun Ömür Meyvesi’ olarak bilinir. İçerisinde ana molekül olan polisakkaritler ve güçlü antioksidanlar sayesinde serbest radikallerin uğratacağı zararlara ve erken yaşlanmaya karşı vücudunuzu korur. Genç Hissedin Genç Görünün Goji hipofiz bezinden salgılanan insan büyüme hormonu (hCG, gençlik hormonu) salınımını arttırır. hCG’nin olumlu etkileri pek çoktur: vücut yağ oranını azaltır, uyku düzensizliklerini engeller, hafızayı güçlendirir, iyileşme hızını arttırır, cinsel istek ve gücü düzenler ve vücuda daha genç, diri bir görünüm kazandırır. Kilo Verin Asya’da yapılan bir anti-obesite (aşırı şişmanlık) çalışmasında, hastalara sabah ve öğleden sonra Goji verilmiştir. Sonuçlar çoğu hastanın belirgin kilo vermesi şeklide olmuştur. Bir başka çalışma ise Goji içerisndeki polisakkaritlerin alınan gıdaları yağ şeklinde depolanması yerine enerjiye dönüştürdüğünü göstermektedir. Enerjinizi ve Dayanıklılığınızı Arttırın Asya’nın en etkili adaptojenleri arasında sayılan Goji, egzersiz toleransınızı, gücünüzü ve dayanıklılığınızı arttırır. Özellikle hastalık sonrası nekahat döneminde ortaya çıkan bitkinlik, halsizlik şikayetlerini ortadan kaldırır. Kan Basıncınızı Düşürür Yaklaşık olarak her dört yetişkinden birinde yüksek tansiyon değerleri gözlenmektedir (hipertansiyon). Kontrol altında tutulmayan yüksek kan basıncı zamanla inme (felç), kalp krizi, böbrek yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Bu nedenle “sessiz katil” olarak adlandırılır. 1998 yılında yapılan bir araştırma, Goji içerisinde çokça yer alan polisakkaritlerin kan basıncı yükselmelerini belirgin bir biçimde önlediğini göstermiştir Kanserden Korur Goji, kanser önleyici bir madde olan Germanium içeren yeryüzünde bu güne kadar tespit edilmiş tek bitki türüdür. İçerisindeki özel polisakkaritler ve antioksidan maddeler kansere neden olabilecek genetik değişimlerin gerçekleşmelerine engel olur. Bazı bilim adamları özellikle karaciğer kanserlerinden korunmada Goji’nin etkili olacağına inanmaktadır. Bu karaciğerin vücuttaki en önemli detoksifiye edici (zehirden arındırıcı) organ olması nedeniyle önemlidir. Sağlıklı Kolesterol Seviyelerine Ulaşın Goji, kolesterol seviyelerini düşüren beta-sitosterol maddesi içerir. Ayrıca antioksidanları sayesinde kolesterolün oksidasyonunu ve damar duvarında plak oluşturmasını engeller. Goji içerisindeki flavonoidler ise atar damarlarınızın açık kalmasını ve elastikiyetinin korunmasını sağlar. Daha İyi bir Uyku Goji tüm Asya’da uzun süredir insomnia (uykusuzluk) doğal tedavisinde kullanılmaktadır. Yaşça büyük insanlar üzerinde yapılan bazı tıbbi araştırmalarda, Goji alan tüm hastalarda uyku kalitesinde iyileşme bildirilmiştir. Kalbinizi Güçlendirir Goji bir sesquiterpene olan ve kalp ile kan basıncı ayarlamalarına yardımcı olan cyperone içerir. Anthocyanin maddesi ise kalp damarlarının dayanıklılığını arttırır. Kan Şekerini Dengeler Uzun yıllardır Çin’de erişkin tip diyabet tedavisinde kullanılan Goji’nin polisakkaritleri sayesinde kan şekerini ve insülin cevabını düzenlediği görülmüştür. İçeriğinde yer alan betain maddesinin de özellikle diabet hastalarında sıkça görülen karaciğer yağlanması ve damar rahatsızlıklarını önlediği bilinmektedir. Cinsel Gücü ve Fonksiyonu arttırır Goji üzümü Asya tıbbında yer alan başlıca cinsel güç arttırıcı bitkidir ve efsanevi olarak cinsel arzuyu tetiklediğine inanılır. Eski bir Çin atasözü evinden ve karısından uzaklara gitmek zorunda olan erkekler için “Kim ki evinden yüz kilometre uzağa gidecekse Goji yememelidir!” der. Modern bilimsel çalışmalar ise Goji’nin kandaki testosteron seviyesini belirgin bir şekilde arttırarak her iki cinste de cinsel gücü arttırdığını göstermektedir. Baş ağrısı ve Sersemlik Hissinden kurtulun Geleneksel Çin tıbbında baş ağrısı ve sersemlik hissinin böbrek Yin ( yaşam özü) ve Yang (fonksiyon) yetersizliğinden kaynaklandığına inanılır. Goji Yin/Yang dengesinin ayarlanmasında en çok kullanılan bitkidir . Görüşünüzü İyileştirir Çin’de tarih öncesi zamanlardan beri Goji meyveleri bazı görme problemlerinin giderilmesinde oldukça popülerdir. Modern Çin bilim adamları Goji’nin karanlığa uyum süresini belirgin olarak kısalttığını bulmuşlardır. Ayrıca az ışıklı ortamlarda da görüş kalitesinin arttırır. Goji alan hastalarda görüş alanındaki siyah noktalarda belirgin azalma saptanmıştır. Goji içerisinde yer alan güçlü antioksidan karotenoidler sayesinde makula dejenerasyonu ve katarakt engellenebilir. Değerli DNA’nızı korur DNA vücudumuzdaki en önemli yapıdır. Atalarımızdan miras kalan tüm özelliklerimizin bulunduğu şablonumuz olmasının yanı sıra vücudumuzdaki on tirilyon kadar hücrenin yenilenmesi gerektiğinde, sağlıklı ve aslına uygun kopyasının üretilmesini sağlar.Kimyasallar, kirlilik ve serbest radikallere maruz kalan DNA hasarlanır ve kırılabilir ve sonuç olarak genetik (kalıtsal) mutasyonlara, kansere ve hatta ölüme sebebiyet verebilir. Goji’deki betain ve ana molekül olan polisakkaritler hasarlı DNA’nın tamiri ve restorasyonunu gerçekleştirir. Hastalıklara karşı direncinizi arttırır Serbest radikallerden olan süperoksit’in hastalıkların oluşumu ve ilerlemesinde önemli bir rol oynadığı gösterilmiştir. Süperoksit vücutta bulunan süperoksit dismutaz enzimi sayesinde etkisiz hale getirilir. Ancak bu enzim yaş ile birlikte azalmaya başlar. Ayrıca günlük yaşamın ortaya çıkardığı stres vücudun bu enzimi yeterince üretmesini baskılayarak hastalıklara karşı var olan direncin düşmesine neden olur. Goji alımının süperoksit dismutaz enzim değerlerini %40 oranında arttırdığı ispatlanmıştır. Yağların (Lipid) peroksidasyonunu Engeller Kolesterol ve diğer kan yağları vücutta lipid peroksitler oluşturarak ölümcül rahatsızlıklara yol açabilirler. Yapışkan bir madde olan lipid peroksitlerin birikimi özellikle damarları olumsuz etkileyerek kalp-damar rahatsızlıkları, damar sertliği (ateroskleroz) ve inmeye neden olabilir. Goji, lipid peroksit oluşumunu önleyen kan enzimlerini arttırarak tehlike oluşturan lipid peroksit oluşumunu önler. Kanserle savaş Goji ile birlikte kanser ilacı kullanan hastalarda olumlu cevapların yalnızca ilaç kullanan hastalara oranla %250 oranında arttığı görülmüştür. Malign melanom, böbrek karsinomu, kolorektal karsinom, nasofaringeal karsinom ve malign hidrotoraks gibi kanser hastalarının tedavilerinde inanılmaz derecede iyileşme sağlanmıştır. Goji ile tedavi gören hastaların remisyonu (iyilik hali) Goji almayan hastalardan belirgin olarak daha uzun olmaktadır. Tümör büyümesini durdurur Bir hücresel protein olan Interlökin-2 (IL-2) bir çok kanser türünde oluşan anti-tümör cevapların oluşmasını sağlar. Çin kaynaklı araştırmalar Goji polisakkaritlerinin IL_2 üretimini arttırdığını göstermiştir. ABD’de IL-2, 1983 yılından beri bazı kanser ve AIDS hastalığının tedavisinde bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Goji ayrıca, tümör hücresinin ölümüne neden olan apopitoz olayını hızlandırır. Bağışıklık (immün) yanıtını arttırır Bağışıklık yanıtı vücudunuzun “silahlı kuvvetleri” dir. Kırk yılı aşkındır süren çalışmalar Goji’nin vücuttaki önemli savunma mekanizmalarını yöneten ve yönlendiren bağışıklık sistemini desteklediğini göstermiştir. Goji polisakkaritleri içlerinde T-lenfosit hücreler, sitotoksik T-hücreler, NK (doğal öldürücü) hücreler, lizozim, tümor nekroz faktörü-alfa ve immünglobülinler (IgG ve IgA) gibi tüm savunma hücrelerinin aktivitelerini düzenler ve sayılarını arttırır. Güçlü kan değerleri sağlar Goji meşhur bir kan yapıcı ve gençleştiricisidir . Bir çalışmada, Goji’nin yaşlı insan kanını belirgin bir biçimde gençleştirdiği gösterilmiştir. Bir diğerinde ise, canlı alyuvarların serbest radikallerin doğuracağı hasarlardan Goji flavonoidleri sayesinde korunduğu gösterilmiştir.Goji ayrıca kemik iliği yetmezliği durumlarının (düşük alyuvar, akyuvar ve trombosit üretimi durumu) deneysel tedavilerinde yer almaktadır. Lenfosit sayınızı arttırır Lenfositler vücut savunma sisteminin değişen koşullara yada tehditlere karşı uyum sağlayan (adaptasyon) kısmını oluşturan en önemli beyaz kan hücreleridir. Bağışıklık sisteminin adaptasyon kısmı, vücudun genel bağışıklık mekanizmalarını geçerek organizmayı tehdit eden tehlikeli unsurlara yönelik savunmanın yapılmasını sağlar. Gji lenfosit sayısını artırır ve saldırı tehdidi durumunda bunları aktive eder. Doğurganlığı arttırır Goji çok uzun zamandır Asya’da kadın ve erkek infertilite (kısırlık) tedavisinde kullanılmaktadır. Kadınlarda benzersiz bir şekilde Ying düzenlemesi (doğurganlık özü) gerçekleştirdiğine inanılır. Erkeklerde ise, goji polisakkaritlerinin sperm hücrelerinin ömrünü uzattığı ve testisteki hücrelerin strese bağlı azalmalarını ve ölümlerini engellediği gösterilmiştir. Diş sağlığı Sağlıklı diş eti sağlar Enflamasyon ve Artirite (eklem iltahabı) karşı savaşır Yirmi yılı geçen geniş araştırmalar sonucunda, akut yada kronik enflamasyon durumlarında serbest radikal olan süperoksit değerleri, vücudun savunma sistem kapasitesinin (süperoksit dismutaz enzimi) çok üstüne çıkmaktadır. Bu gibi bir dengesizlik durumu ise dokularda ve eklemlerde harabiyete neden olmaktadır. Goji anti enflamatuvar bir enzim olan süperoksit dizmutaz seviyesini arttırarak dengenin oluşmasını sağlar. Kemoterapi ve Radyasyonun olumsuz etkilerini hafifletir Bir çalışmada, Akciğer kanser tedavisi sırasında uygulanan radyasyon etkisinin Goji alımıyla arttığı böylece uygulanan radyasyon dozunun azaltılabileceği gösterilmiştir. Bir başka çalışma Goji’nin radyoterapi ve kemoterapiye bağlı istenmeyen yan etkileri azalttığı göster Kronik kuru öksürüğün giderilmesine yardımcıdır Çin bitki uzmanları tarafından gerek tek başına gerekse diğer bitkilerle birlikte öksürük ve hırıltı tedavisinde önerilmektedir. Menapozal semptomları tedavi eder Geleneksel Çin tıbbında birçok menapozal semptomun böbrek Yin yetersizliği nedeniyle oluştuğu düşünülür. Yıllardır Goji hormonal dengeyi sağlamak amacıyla Yin güçlendirici olarak kullanılmaktadır. Sabah sıkıntılarını (bulantı-kusmaları) önler Çinde sıcak Goji çayı özellikle gebeliğin ilk üç ayındaki kadınlarda sabah sıkıntılarının önlenmesinde kullanılmaktadır. Bu çayın içilmesi hızlı ve etkili bir çözümdür. 60 gram kaliteli goji suyunun üzerine sıcak su eklenmesiyle de hazırlanabilir. Karaciğerinizi destekler Goji çok bilinen bir karaciğer hücre koruyucusu olan serebrozid içeriği sayesinde, yüksek toksik etkisi olan klorlanmış hidrokarbonlara karşı dahil koruma sağlar. Fibromiyalji Fibromiyalji semptomlarını hafifletir. Fibromiyalji Fibromiyalji semptomlarını hafifletir. Kaslarınızı ve kemiklerinizi güçlendirir Goji hGH ( insan büyüme hormonu) üretim ve salınımına etki ederek, vücuttaki bir çok önemli fonksiyonun (büyüme, tamir ve gelişme) yerine getirilmesini sağlar. Kasların gelişimi ile diş ve kemiklerde kalsiyum depolanmasını sağlar. Hafızanızı güçlendirir Goji Asya’da bilinen bir beyin güçlendiricidir . İçerdiği betain vücutta kolin maddesine çevrilerek beyindeki hafıza ve hatırlama fonksiyonlarında yer alır. Böbrek sağlığını korur Geleneksel Çin tıbbında en önemli organ olarak böbreğin, beyin ve diğer yaşamsal organları kontrol ettiği düşünülür. Böbrek fonksiyonları gerçekten de yaşamsal öneme sahiptir. Goji böbrek Yin ve Yang üzerinde etki gösteren bir kuvvet ilacı olarak haklı bir üne sahiptir. Anksiyete ve stresi hafifletir Bir adaptojen olarak Goji bünyenin stres faktörüne uyumuna ve üstesinden gelmesine yardımcı olur. Herhangi bir güçlüğe karşı kullanılabilecek bir enerji deposu oluşturur. Sindirimi kolaylaştırır Goji uzun süredir mide hücrelerinin aktivite azalmasına bağlı olarak sindirim zorluğu ile öne çıkan atrofik gastrit tedavisinde kullanılmaktadır. Goji’nin kendisi, özellikle meyve suyu şeklinde tüketimi, sindirimi kolay bir yiyecektir.
Bebekler Reflü Mide içeriğinin sindirim borusuna geri kaçması olarak tanımlanan REFLÜ her yaşta çocuk ve erişkinde görülse de, en sık olarak görüldüğü dönem bebeklik dönemidir. Bebeklerde Reflü Neden Sık Görülür Normalde sindirim borusunun alt ucundaki kaslar gevşeyerek gıdaların mideye geçişine izin verir, ardından kasılarak geri kaçışa engel olur. Bebeklerde, bu kapakçık mekanizması henüz yeterince çalışmamaktadır. Bebeklerin sıvı gıdayla beslenmeleri, çoğunlukla yatar pozisyonda olmaları da reflüyü kolaylaştırmaktadır. Fizyolojik Reflü Nedir Bebekte, sık görülen reflü çoğunlukla fizyolojiktir, yani hastalık olarak kabul edilmez. Bu bebekler iyi beslenip kilo alırlar, keyifleri yerindedir. Sadece aile çok kustuğundan şikayetçidir. Bebek büyüdükçe, katı gıdalara geçtikçe, mide girişindeki kapakçık daha iyi çalıştıkça kusma giderek azalacaktır. Böyle bebeklere, tedavi vermek gerekmeyecektir. Reflü Ne Zaman Hastalık Olarak Kabul Edilir? Eğer çok kusan bebek, iyi kilo alamıyorsa veya asitli mide içeriğinin sindirim borusunu, akciğerleri tahriş etmesi nedeniyle aşağıdaki belirtilerin bazılarını gösteriyorsa, reflü hastalığından söz edilebilir. Belirtiler Beslenme sonrası veya yatarken aşırı huzursuzluk Aç olmasına rağmen az miktar emip bırakma Ağızdan aşırı miktarda salya akıtma Aşırı ağlamalar ( bazen gaz sancısı ile karışabilir ) Hırıltı, geçmeyen öksürük, tekrarlayan zatürreler Kronik ses kısıklığı Reflü Ne Zamana Kadar Sürer Bebek büyüdükçe, büyük olasılıkla, reflü azalıp kaybolacaktır. İlk 6 ayda düzeldiği gibi 18-24 aya kadar süren reflüler de görülmektedir. Tüm vakaların % 80'i, 2 yaşa kadar kendiliğinden geçmektedir. Reflü Nasıl Tedavi Edilir Çoğu bebekte ilaca gerek kalmadan, aşağıdaki basit önlemlerle rahatlama sağlanabilir. Sık sık, az az besleme Beslenme sırasında sık sık gaz çıkarma Mümkün olduğunca anne sütüyle besleme ( mamaların içerdiği inek sütü proteinine karşı alerji de, reflüye yol açar) Yatarken başın biraz yüksekte olması reflüyü azaltacaktır. Mama ile beslenen bebeklerde daha koyu kıvamlı özel mamalar denenebilir. Bu önlemlerle yanıt alınamazsa, önce ilaç tedavisi, çok nadiren de cerrahi tedavi gerekli olabilir.
BEBEKLERDE REFÜ
Gönderen belguzaranne zaman: 11:38Bebekler Reflü Mide içeriğinin sindirim borusuna geri kaçması olarak tanımlanan REFLÜ her yaşta çocuk ve erişkinde görülse de, en sık olarak görüldüğü dönem bebeklik dönemidir. Bebeklerde Reflü Neden Sık Görülür Normalde sindirim borusunun alt ucundaki kaslar gevşeyerek gıdaların mideye geçişine izin verir, ardından kasılarak geri kaçışa engel olur. Bebeklerde, bu kapakçık mekanizması henüz yeterince çalışmamaktadır. Bebeklerin sıvı gıdayla beslenmeleri, çoğunlukla yatar pozisyonda olmaları da reflüyü kolaylaştırmaktadır. Fizyolojik Reflü Nedir Bebekte, sık görülen reflü çoğunlukla fizyolojiktir, yani hastalık olarak kabul edilmez. Bu bebekler iyi beslenip kilo alırlar, keyifleri yerindedir. Sadece aile çok kustuğundan şikayetçidir. Bebek büyüdükçe, katı gıdalara geçtikçe, mide girişindeki kapakçık daha iyi çalıştıkça kusma giderek azalacaktır. Böyle bebeklere, tedavi vermek gerekmeyecektir. Reflü Ne Zaman Hastalık Olarak Kabul Edilir? Eğer çok kusan bebek, iyi kilo alamıyorsa veya asitli mide içeriğinin sindirim borusunu, akciğerleri tahriş etmesi nedeniyle aşağıdaki belirtilerin bazılarını gösteriyorsa, reflü hastalığından söz edilebilir. Belirtiler Beslenme sonrası veya yatarken aşırı huzursuzluk Aç olmasına rağmen az miktar emip bırakma Ağızdan aşırı miktarda salya akıtma Aşırı ağlamalar ( bazen gaz sancısı ile karışabilir ) Hırıltı, geçmeyen öksürük, tekrarlayan zatürreler Kronik ses kısıklığı Reflü Ne Zamana Kadar Sürer Bebek büyüdükçe, büyük olasılıkla, reflü azalıp kaybolacaktır. İlk 6 ayda düzeldiği gibi 18-24 aya kadar süren reflüler de görülmektedir. Tüm vakaların % 80'i, 2 yaşa kadar kendiliğinden geçmektedir. Reflü Nasıl Tedavi Edilir Çoğu bebekte ilaca gerek kalmadan, aşağıdaki basit önlemlerle rahatlama sağlanabilir. Sık sık, az az besleme Beslenme sırasında sık sık gaz çıkarma Mümkün olduğunca anne sütüyle besleme ( mamaların içerdiği inek sütü proteinine karşı alerji de, reflüye yol açar) Yatarken başın biraz yüksekte olması reflüyü azaltacaktır. Mama ile beslenen bebeklerde daha koyu kıvamlı özel mamalar denenebilir. Bu önlemlerle yanıt alınamazsa, önce ilaç tedavisi, çok nadiren de cerrahi tedavi gerekli olabilir.
LİMONLU KEK OKTAY USTA'DAN
Gönderen belguzaranne zaman: 09:40
MALZEMELER
3 adet yumurta (oda
sıcaklığında)
1 su bardağı toz şeker
½ su bardağı sıvı yağ
2 + ½ su bardağı un
½ paket kabartma tozu
1 paket vanilya
1 limon kabuğu rendesi ve suyu
1 su bardağı iri parçalara bölünmüş ceviz
½ su bardağı kuru üzüm
Tarifi:
1. Fırını 170 ºC’ye ayarlıyoruz.
2. Kek kalıbımıza 1 yemek kaşığı un serperek elimizle bütün yüzeye yayıyoruz.
3. Oda sıcaklığındaki yumurta ve şekeri mikser ile 3 dakika çırpıyoruz.
4. Sırayla limon suyu ve sıvı yağı da ekleyerek şeker tamamen eriyinceye kadar 2-3 dakika daha çırpıyoruz.
5. Kuru bir kap içerisine beraberce elediğimiz un, kabartma tozu ve vanilyayı metal bir kaşık yardımı ile yumurtalı karışıma yediriyoruz.
6. Son olarak ceviz, kuru üzüm ve limon kabuğu rendesini de ilave edip hamurla bütünleşene dek hafifçe karıştırıyoruz.
7. Un serpilmiş kek kalıbımıza dökerek önceden ısıtılmış fırında 40-45 dakika fırının kapağını açmadan pişiriyoruz.
8. Fırından çıkardıktan sonra tel ızgara üzerinde soğutup dilimleyerek servis yapıyoruz.
Bu kategorinin diğer yazıları
GOJİ MEYVESİ
Gönderen belguzaranne zaman: 08:56GÜZEL SÖZLER
Gönderen belguzaranne zaman: 08:13Sana dair bir şeyler yazmak istedim, İlham bekledim.Gelmedi… Gönlüme tek kelime inmedi.... Zorladım kendimi, yokladım zihnimi... Bana mısın demedi! “Sevgi” dedim, devamını getiremedim “Hasret” dedim, çok sıkıldım, boş verdim... Durdum, kapattım gözlerimi, Sitem ettim gönlüme; “bu kadar mı?” dedim. Gönlüm dile geldi: “ zorlama” dedi, “beni zorlama” Sözün bittiği yerdeyim…!!
VAR MI İTİRAZI OLAN ? İnsan yaslandıkça zenginlesiyormus (!!!) Nasıl mı ???? Saçlarda Gümüş.. Dişlerde Altın.. Böbreklerde Taş, Kanda Şeker.. Kemiklerde Platin, İçinde Doğal Gaz..
16 Mayıs 2011 Pazartesi
14 Mayıs 2011 Cumartesi
12 Mayıs 2011 Perşembe
cupta tiramisu(Şennur'a teşekkürler
Gönderen belguzaranne zaman: 17:26
1.5 paket kedi dili bisküvi
1 fincan toz şeker
2 çay bardağı neskafe ya da türk kahvesi (isteğe bağlı)
2 adet yumurta
200 gr labne peyniri
300 gram krem şanti
Süslemek için kakao
Tiramisu tarifi
Yumurtalarla şekeri yoğun kıvama getirene kadar mikser ile çırpın. Kahveyi 1 su bardağı sıcak suda eritin. Yoğun kıvama getirdiğimiz yumurtalı şekere labne peyniri ekleyerek karıştırmaya devam edin. Krem şantiyi de ekleyerek 10-15 dakika daha karıştırın. Ardından karışımı buzdolabına koyun ve 1 saat bekletin. yarısını kahveye tek tek bandırıp cupta pişmiş kek yerleştirin,veye hazır kakaolu top kek ile hazırlayın Krema karışımını. kahveye tek tek batırıp ıslatarak kremanın üze en üste dökün. En üstteki krem şanti karışımını düzleştirin. Yaklaşık 2 saat buzdolabında bekletin. Dolaptan çıkardıktan sonra üzerine kakao serpin ve servis yapın.
11 Mayıs 2011 Çarşamba
VAR MI İTİRAZI OLAN ? İnsan yaslandıkça zenginlesiyormus (!!!) Nasıl mı ???? Saçlarda Gümüş.. Dişlerde Altın.. Böbreklerde Taş, Kanda Şeker.. Kemiklerde Platin, İçinde Doğal Gaz..
VAR MI İTİRAZI OLAN ? İnsan yaslandıkça zenginlesiyormus (!!!) Nasıl mı ???? Saçlarda Gümüş.. Dişlerde Altın.. Böbreklerde Taş, Kanda Şeker.. Kemiklerde Platin, İçinde Doğal Gaz..
9 Mayıs 2011 Pazartesi
cuptabrownili (şennurcuğum teşkkürederim
Gönderen belguzaranne zaman: 18:04
•140 gr. tuzsuz tereyağı + kalıbı yağlamak için ekstra yağ(ben cupta hazırladım
•4 adet iri yumurta
•350 gr. toz şeker (1 + 2/3 cup)
•140 gr. un (1 cup + 2 yemek kaşığı)
•75 gr. kakao (4/5 cup)
•100 gr. ceviz ya da fındık (1 cup) - bıçakla 2-3 parçaya dilimleyin.
•100 gr. beyaz çikolata - 1 cm lik kareler halinde doğrayın.
Tarif:
1.Fırını 170 dereceye ayarlayın. 23 cm.'lik kare kalıbın dibini ve yanlarını aluminyum folyo ile kaplayın.
2.Folyonun her yerini ekstra yağ ile yağlayın.
3.Tereyağını bir sos kabında kızdırmadan eritin ve ılımaya bırakın.
4.Büyük bir karıştırma kabının içine yumurtaları ve şekeri koyun. Tahta bir kaşıkla karıştırın. Karışım kremsi bir görünüm alacak ve şeker iyice eriyecek.
5.Ilıyan tereyağını karışıma ekleyin.
6.Arkasından unu ve kakaoyu karışımın üzerine eleyin.
7.Doğranmış çikolataları ve cevizleri ekleyerek bütün malzemeyi iyice karıştırın.
8.Bütün malzemeyi kalıba dökün ve fırında 30-35 dakika pişirin. Verilen zamanın üzerinde pişirmemeye dikkat edin. Kekin içi yumuşak olarak kalacak. Dışı ise incecik kabuk olacak.
9.Fırından çıkardıktan sonra bir kaç dakika bekleyin. Daha sonra folyoyla beraber kalıptan çıkarın.
10.Tamamen soğuyunca folyodan kurtarın ve 16 parçaya dilimleyin. İster sade olarak, ister vanilyalı dondurmayla, ister sıcak çikolata sosuyla birlikte servis yapın.
Şimdi bu 16 parçaya böldüğüm, 5.5cm x 5.5cm lik karelerden oluşan brovnilerin her dilimi tam 294 kalori geliyor. 18-60 yaş arasındaki bir kadının günlük kalori ihtiyacının 2200 ile 2500 arasında olması gerektiği düşünülürse, 1 dilim brovni yemekten bir şey olmaz.
(sennur'a teşekkürler yazısı alıntı
7 Mayıs 2011 Cumartesi
ANNEYE DUA
Gönderen belguzaranne zaman: 10:28Anneye Dua Sevgili Tanrım, Artık genç değilim ve arkadaşlarımın anneleri tek tek ölmeye başladı. Arkadaşlarım annelerinin değerini anladıklarında, bunu onlara söyleyemeyecek kadar geç kaldıklarını dile getiriyorlar. Benim hala hayatta olan kusursuz bir annem var. Onun değerini her geçen gün daha iyi anlıyorum. Annem değil, ben değişiyorum. Yaşım ilerledikçe, onun ne kadar olağanüstü bir insan olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu sözleri annemin kendisine söyleyemiyorum ne yazık, oysa duygularımı kaleme almak ne kolay. Bir evlat kendisine yaşam veren annesine nasıl teşekkür edebilir? Bir çocuk büyütürken gösterdiği sevgiye, sabıra ve onca çabaya? Bebekken arkasından koştuğu, asabi bir ergeni anladığı, her şeyi bildiğine inanan üniversite öğrencisini hoşgördüğü için şükranlarını nasıl dile getirebilir? Kızının, annesinin ne kadar akıllı bir insan olduğunu anladığı günü sabırla beklediği için nasıl minnet duyabilir? Anne olmuş bir evlat, hala kendisine annelik yapan bir insana nasıl teşekkür edebilir? Her zaman öğüt vermeye hazır olduğu halde, istendiğinde ya da gerektiğinde sessiz kalmayı başardığı için. Binlerce kez söyleyebileceği durumlarla karşılaşmasına karşın; "Ben sana dememiş miydim?" demediği için. Kendisi olduğu için. Sevgi dolu, düşünceli, sabırlı ve bağışlamayı bilen kendisi olduğu için, nasıl teşekkür edebilir? Tanrım, senden onu hakettiğince kutsamanı istemekten başka bir şey gelmiyor elimden. ...ve onun bana örnek olmasında, bana yardımcı olmana şükretmekten başka. Kendi çocuklarımın gözünde, annemin benim gözümde olduğu kadar iyi bir anne olabilmek için sana dua ediyorum, Tanrım. Bir kız evlat Devamı: http://www.yenimakale.com/anneler-gunu-ile-ilgili-hikayeler.html#ixzz1LeZEskfg
ANNE KIME DENİR ,BABA KİMDİR...
Gönderen belguzaranne zaman: 07:19Anne kime denir, Baba kimdir... * Aynı anda kendi çantasını, çocuğunun çantasını, çocuğunun oyuncak kutusunu, market torbasını, çocuğunun ayakkabısını ve hatta çocuğunu taşıyan; bir yandan da ev anahtarını bulmaya çalışan kişiye ANNE; bilgisayar çantasını karısına vererek sadece oğlunu kucaklayana da BABA denir. * 5 dakikada duş alıp 10 dakika içinde hem kendisini hem de çocuğunu hazırlayana ANNE; o 15 dakika boyunca gömleğine uygun kazak aramakla uğraştıktan sonra kapının önünde çantasını toparlayan karısına 'daha hazırlanmadın mı?' diye sorana BABA denir. * Uykusuzluktan süründüğü halde uyumamakta direnen çocuğuna söylenen kişiye ANNE; 'uykusu yok belli, olsa gider yatar zaten' diyene de BABA denir. * 1 saatte üç çeşit yemek, üstüne de salata hazırlayıp bir yandan da çocuğunu yedirene ANNE; iki tane amerikan servis koyarak 'sofrayı hazırladım' diyene de BABA denir. * Gecede beş kere kalktığı halde şikayet etmeye hakkı olmayana ANNE; 'dün gece uykum bölündü oğlanın ağlamalarından' diye şikayet edene de BABA denir. * Çocuğu hastalandığında sabaha kadar başında bekleyene ANNE; işten evi arayarak karısına 'ilaçlarını verdin mi?' diye sorana BABA denir. * Pazar sabahı havanın güzel olduğunu görüp çocuklarını parka götürmeyi planlayana ANNE; 'bu havada spor yapmalı, siz parka gidin ben koşacağım' diyerek kendini sokağa atana BABA denir. Tüm bunları açık açık yazana ANNE; 'hiç de değil, market torbalarını sana taşıtmıyorum' diyerek duruma son noktayı koyana da BABA denir. .............veee Bu diyalogların sonunda birbirine hala gülümseyenlere da AŞIK denir. NOT YORUMCU GURUBUBUNA TEŞEKKÜRLER
5 Mayıs 2011 Perşembe
SOĞANIN FAYDALARI
Gönderen belguzaranne zaman: 18:29
Soğanın faydaları...
Kan şekeri ve tansiyon düşürücü etkisinin yanı sıra pek çok vücut fonksiyonu üzerine olumlu etkileri bulunan soğanın, çokça tüketilmesi gereken besinlerden biri olduğu belirtiliyor.
Prof. Dr. Turhan Baytop'un yazdığı 'Bitkilerle Tedavi' isimli kitapta yer alan bilgilere göre, soğan antibakteriyel etkisinden faydalanılarak salgın hastalıklarla mücadelede eski devirlerden beri kullanılıyor. Kitapta yer alan bilgilere göre Heredot, Mısır Keops piramitleri üzerindeki kitabede, piramidin inşası sırasında 1600 gümüş talenlik değerde soğan, turp ve sarımsak dağıtıldığını belirtiyor. Soğanın sağlık üzerine etkileri ise şöyle:
"- İdrar söktürücü
- Kan şekerini düşürücü
- Mide asidini arttırıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı
- Barsak hareketlerini arttırır
- Müshil
- Antibakteriyel etki
- Yara iyileşmesini kolaylaştırır
- Tansiyon düşürücü
- Kalp fonksiyonlarını destekler"
Soğanın kolaylıkla alınabilmesi için ise şaraplı bir preparatı hazırlanabilir. 300 gram soğan başı rendelenip 600 gram şarapta ezilir, üzerine 100 gram bal ilave edildikten sonra her gün bir miktar içilir.
SOĞANIN FAYDALARI
Gönderen belguzaranne zaman: 18:29
Soğanın faydaları...
Kan şekeri ve tansiyon düşürücü etkisinin yanı sıra pek çok vücut fonksiyonu üzerine olumlu etkileri bulunan soğanın, çokça tüketilmesi gereken besinlerden biri olduğu belirtiliyor.
Prof. Dr. Turhan Baytop'un yazdığı 'Bitkilerle Tedavi' isimli kitapta yer alan bilgilere göre, soğan antibakteriyel etkisinden faydalanılarak salgın hastalıklarla mücadelede eski devirlerden beri kullanılıyor. Kitapta yer alan bilgilere göre Heredot, Mısır Keops piramitleri üzerindeki kitabede, piramidin inşası sırasında 1600 gümüş talenlik değerde soğan, turp ve sarımsak dağıtıldığını belirtiyor. Soğanın sağlık üzerine etkileri ise şöyle:
"- İdrar söktürücü
- Kan şekerini düşürücü
- Mide asidini arttırıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı
- Barsak hareketlerini arttırır
- Müshil
- Antibakteriyel etki
- Yara iyileşmesini kolaylaştırır
- Tansiyon düşürücü
- Kalp fonksiyonlarını destekler"
Soğanın kolaylıkla alınabilmesi için ise şaraplı bir preparatı hazırlanabilir. 300 gram soğan başı rendelenip 600 gram şarapta ezilir, üzerine 100 gram bal ilave edildikten sonra her gün bir miktar içilir.
SOĞANIN FAYDALARI
Gönderen belguzaranne zaman: 18:28Soğanın faydaları... Kan şekeri ve tansiyon düşürücü etkisinin yanı sıra pek çok vücut fonksiyonu üzerine olumlu etkileri bulunan soğanın, çokça tüketilmesi gereken besinlerden biri olduğu belirtiliyor. Prof. Dr. Turhan Baytop'un yazdığı 'Bitkilerle Tedavi' isimli kitapta yer alan bilgilere göre, soğan antibakteriyel etkisinden faydalanılarak salgın hastalıklarla mücadelede eski devirlerden beri kullanılıyor. Kitapta yer alan bilgilere göre Heredot, Mısır Keops piramitleri üzerindeki kitabede, piramidin inşası sırasında 1600 gümüş talenlik değerde soğan, turp ve sarımsak dağıtıldığını belirtiyor. Soğanın sağlık üzerine etkileri ise şöyle: "- İdrar söktürücü - Kan şekerini düşürücü - Mide asidini arttırıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı - Barsak hareketlerini arttırır - Müshil - Antibakteriyel etki - Yara iyileşmesini kolaylaştırır - Tansiyon düşürücü - Kalp fonksiyonlarını destekler" Soğanın kolaylıkla alınabilmesi için ise şaraplı bir preparatı hazırlanabilir. 300 gram soğan başı rendelenip 600 gram şarapta ezilir, üzerine 100 gram bal ilave edildikten sonra her gün bir miktar içilir.
SOĞANIN FAYDALARI
Gönderen belguzaranne zaman: 18:26
Soğanın faydaları...
Kan şekeri ve tansiyon düşürücü etkisinin yanı sıra pek çok vücut fonksiyonu üzerine olumlu etkileri bulunan soğanın, çokça tüketilmesi gereken besinlerden biri olduğu belirtiliyor.
Prof. Dr. Turhan Baytop'un yazdığı 'Bitkilerle Tedavi' isimli kitapta yer alan bilgilere göre, soğan antibakteriyel etkisinden faydalanılarak salgın hastalıklarla mücadelede eski devirlerden beri kullanılıyor. Kitapta yer alan bilgilere göre Heredot, Mısır Keops piramitleri üzerindeki kitabede, piramidin inşası sırasında 1600 gümüş talenlik değerde soğan, turp ve sarımsak dağıtıldığını belirtiyor. Soğanın sağlık üzerine etkileri ise şöyle:
"- İdrar söktürücü
- Kan şekerini düşürücü
- Mide asidini arttırıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı
- Barsak hareketlerini arttırır
- Müshil
- Antibakteriyel etki
- Yara iyileşmesini kolaylaştırır
- Tansiyon düşürücü
- Kalp fonksiyonlarını destekler"
Soğanın kolaylıkla alınabilmesi için ise şaraplı bir preparatı hazırlanabilir. 300 gram soğan başı rendelenip 600 gram şarapta ezilir, üzerine 100 gram bal ilave edildikten sonra her gün bir miktar içilir.
GÜLMECE FIKRA
Gönderen belguzaranne zaman: 07:36AMA EŞEK YOKTUR ..)) Ağa nın biri dünyayı gezip göreyim demiş.her yolculuğundan sonra koyluyu, kahvede etrafına toplayıp, gezip gördüklerini anlatırmış ki marabasının da vizyonu genişlesin. yine bir yolculuk sonrası kahvede koylusunu etrafına toplamış. Koylu başlamış sormaya: -Ağam bu sefer nere geçti? -Afrike ye getmisem -Ağam efrike de ne yaptın? -Safari ya cigmisem. -Hele bu sefari ne ola ki? -Hele arabaya biniysen. araziye ovaya iniysen. nerde bi heyvan göriysen, peşinden arabayı süriysen.Heyvana yetisip tüfek ile vuriysen. -Agam sen hi? heyvan vurdiin? -Heee vurdim -Ne vurdin? -Zebra vurdim -Agam hele bu zebra ne ola ki? -Esegi biliysen? -Hee.. -Aha, esegin siyah beyaz ?izgili olani -Abov..Agam baska ne vurdin? -Zürefa vurdim. -Hele bu zürefa ne ola ki? - Esegi biliysen? -Hee..Aha, esegin bacaklari iki metre, boynu 3 metre olani -Abov..Agam baska ne vurdin? -Gergedan vurdim. -Hele bu gergedan ne ola ki? - Esegi biliysen? -Hee.. -Aha, esegin derisi biraz kalin olani, bir de burnunda iki tane boynuz vardir -Abov..Agam baska ne vurdin? -Piton vurdim? -Agam bu piton ne ola ki? -Esegi biliysen? -Hee. -Esegin aleti biliysen? -heee.. -Aha, onun 4 metre olani. Ama esek yoktir.not://marvan oğuz ve ekıbıne teşekkürler